Eser: Cemile
Yazar: Cengiz Aytmatov
Çeviren: Refik Özdek
Yayınevi: Ötüken Neşriyat, 1990

Bugün Beylikdüzü’nden  Sultanahmet’e uzanan metrobüs ve tramvay yolculuğumu Cengiz Aytmatov’un Cemile isimli uzun hikayesiyle renklendirdim. İstanbul’da şehir içi toplu taşıma yolculuklarının uzunluğu ise başka bir yazının konusu…

Cengiz Aytmatov benim hem sevdiğim hem de saygı duyduğum yazarlardan biri. Cemile ise Aytmatov’u belirli bir üne kavuşturan eseri. Eser, neredeyse 170’den fazla dile çevrilmiş durumda. Bu uluslararası ünün, biraz da, eseri Fransız diline kazandıran şair Louis Aragon’un başarılı çevirisi ve eserle ilgili yazdığı övgü dolu önsözden kaynaklandığı düşünülüyor.

Cemile, bir aşk hikayesi. Hikayeyi, bu aşkın tek tanığı küçük Seyit’in ağzından okuyoruz. Erkeklerin savaşa gittiği, geride kalanların zor şartlarla gün boyu çalıştığı ve yetişkin erkelerin iş gücündeki yokluğunun hayli hissedildiği bir dönemde, Kırgızistan’ın küçük bir köyünde geçiyor hikaye.

Seyit, yengesi Cemile ve köyün yalnızı Danyar arasındaki aşkı izler ve bizlere aktarır. Elbette evli, hatta kocası vatan uğruna düşman askeriyle çarpışan bir kadının başka bir erkeğe aşık olması etik olarak rahatsız edici gelse de, belki de burada asıl güzel olan insani duyguların su yüzüne çıktığı anların anlatım biçimidir. Aytmatov’un dili sade ve akıcı. Hikayenin sade ama etkileyici tabiat betimlemeleriyle birleşmesi de, benim Aytmatov kitaplarını sevme nedenim sanırım.

Aslında hikayede beni en çok etkileyen nokta Cemile ve Danyar’ın aşkından ziyade, Seyit’in, yengesi Cemile’ye olan sevgisi ve ilgisiydi. Hikayenin başından itibaren Seyit’in Cemile ile ilgili gözlemlerini ve düşüncelerini okuyoruz; bunlardan yola çıkarak Seyit’in aslında Cemile’ye duyduğu biraz çocuksu hayranlığı da açıkça görebiliyoruz. Seyit’in bu düşünceleri bana çok temiz, saf ve biraz da şiirsel geldi. Seyit Cemile’yi bir roman karakterini sever gibi seviyordu bence ve onu adeta bir roman karakterini anlatır gibi ince ince sözlerine katıyordu. Cemile’yi hep anlamaya çalışan, onu izleyen ve onun mutluluğuyla mutlu olabilen Seyit’in en sonunda içinde kabaran duyguları bir resme dönüştürerek ortaya dökmesi ise bence son derece etkileyiciydi.

İyi okumalar diliyorum…